Merhaba, nasılsın?
Nasılsın diye başlar değil mi ikili sohbetler? En çok neyi yaşıyorsan onu anlatırsın. Genelde insanlar hep güzel şeylerden bahsederler sorduklarında. Bet olanı, çözemediklerini veya gerçekte ne yaşadıklarını pek konuşmazlar paylaşmazlar, ya samimi görmediklerinden veya anlattıkların da onlarında sorunu olacağını hissetmelerinden, geçmiş korkularından, güvenmediklerinden, belki de “ona ne”. Aslında soruyu soran gerçekten içten ise ne olduğunu bilmek istiyorsa doğru yanıtlamak mı gerekir? Bilemedim? Yoksa “Nasılsın” sorusu “Bana ne senden” öteye geçmiyor. Soran için çok yapay olduğu gibi, yanıtlayan da içinse cevap “samimiyetsizce oluyor. Bu eksende sormayı sonra cevap vermeyi bırak, konuşmanın ne anlamı var. Zaten iyi kötü kimin umurunda olacak. Sorma! Konuşma! Düşünme!
Gerçekten paylaşmaksa mühim olan, şimdi “Nasılsın?”.
İyiyim ben her zaman ki gibi. Yani hissettiğim gibi günlük hesabıma yatan 84600 saniyeyi harcıyorum. Harcamaz isem devrolmuyor, saklanmıyor. Her gün saat 12’yi vurduğunda yeni bakiyem yükleniyor ama ömrümden veriyorum karşılığını, hemen bir sigara yakıyorum. Bakiye yüklenemeyeceği gün ne zaman gelecek bakalım. Çok hızlı tüketiyorum zamanı. Bakiyeyi yükleyemediğim de yükleyemediğimi bilemeyeceğim ya, bazen ironik çoğu kez de maiotik geliyor bana. Yazarken yine gece oldu, geceleri daha çok seviyorum. Her ne kadar geceleri siyah gözükse de gökyüzü lacivert renk daha uygun sanki. Çoğunlukla geceleri gökyüzüne bakıyorum ay nerede hangi yıldızlar gezegenler nerede. Venüs, Mars, Jüpiter, Regulus, Orion, takım yıldızlar aslan yengeç başak. Sonra gözlerimi kapadığımda bir tuali görüyorum. Gördüklerimden çok hayalini kurmayı mı çok seviyorum, bilmiyorum. Hayali de kendisi gibi güzel ama bulurum kendimce yanıtını bugün öyledir yarın ise böyle şöyle kesin bir şey söyleyemem, anın hissiyatı veya hissettirdikleri farklı olabiliyor çoğunlukla, bilirsin bunun ne demek olduğunu. İnsan bu ya, akıp giden zamanın pençelerinde değişiyor durmadan ve durmaksızın. Bazı geceler elektrikler kesilsin istiyorum. Elektrik o kadar gizemli bir şey ki birileri elektriğin yeni keşfedildiğini sanıyor olsa da elektrik hep vardı. Bir yıldırımda, yılan balığında, iki insanın birbiri ile olan etkileşiminde, her şeyde var.
Aslında o kadar çok şeye muhtaç hale geldik ya yaşamlarımızda bazı ayrıntısal yaşam ögelere erişmekte zorlandığımızdan onları göremez hale bile gelebiliyoruz. Ayrıntısal körlük. Gerçekten elektriğin akışını hiç gördün mü… ? Statik dengeyi yakalamak için zıt kutuplar mı olmak lazım bak bunu da bilmiyorum. Bazen elektrikleri kökten kapatmak istiyorum ,hepsini ama hepsini. Sokak lambalarına bile pek tahammülüm de kalmadı. Olur olmadık yolları aydınlatıyorlar, bazen bildik sokak sanıyorsun, girip kayboluyorsun. Bir de kaybolduğunu kabul etmemek var ki, o daha berbat. Sokak lambalarının hepsi aynı, birbirlerinden yok farkları. Gecenin robotları, hepsi aynı anda yanıp şafak söktüğünde hep bir ağızdan sönüyorlar. Yeryüzünün tüm yapay ışıklarını hepsi, insanlar tarafından insanlar gibi programlanmış. Geceleri daha çok seviyorum ya, belki de başkaları çoktan uyuduğundandır. Güneş doğarken belki de doğmadan önce kalkacaklar. Zaten bir rüyaya yeni başlamışken, onunda tamamen yarısında uyanıp sonra unutup yataktan doğrulacaklar, benim gibi. Yetişmeleri gereken bir çok şey var, görmediklerini görmeye, bilmediklerini bilmeye çalışacaklar ama daha çok kendilerini yeniden tekrar edecekler, biliyorum. Onlarla alıp veremediğim bir şey yok, belki de bir şey vermediğim için bir şey yoktur.
EĞER GERÇEK BİR DOSTİSEN ZATEN KARŞINDAKİ İNSANIN NASIL OLDUĞUNU GÖZLERİNDEN,OLMADI SESİNDEN ANLAYABİLİRSİN YETERKİ NASILSINI GÖNÜLDEN SOR…
BeğenBeğen